24 Nisan 2012 Salı

Hilmi Yavuz: Orhan Veli, 7 yıl bizimle dalga geçmiştir

Gazeteci-Yazar, Şair Hilmi Yavuz, Orhan Veli’nin edebiyat tarihçileri tarafından öne çıkarılan Garip dönemi şiirlerinin, şiir okuyucularıyla ve edebiyat tarihçileriyle dalga geçtiği şiirler olduğunu ileri sürdü.

Hilmi Yavuz, Orhan Veli’nin gerçek dehası, altını çizerek söylüyorum, ‘Denizi özleyenler için’ türünden yazdığı şiirlerdedir. Yoksa bu şiirleri, yani, beni bağışlayınız bunu söylediğim için, aranızda belki Orhan Veli’nin özellikle Garip döneminde yazdığı şiirleri çok sevenler olabilir, birçokları benim de ezberimde elbette, ama ben o şiirleri Orhan Veli’nin bizimle deyiş yerindeyse dalga geçmek için, bir tür ‘Dalgacı Mahmut’ tavrıyla yazdığını düşünüyorum. Yani nasıl aşk şiirlerini ‘iş olsun diye’ yazdığını söylüyorsa, Garip dönemindeki şiirleri de sanıyorum biraz da bizimle alay etmek için ‘iş olsun diye’ yazmıştır diye düşünüyorum” diye konuştu.

“İstanbul’da Bir Garip Orhan Veli”

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü, Türk Edebiyatı’nın önemli isimlerinden Şair, Yazar Orhan Veli’yi anma programı düzenledi.

Kurduğu Garip akımının 70. yılı münasebetiyle Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde düzenlenen “İstanbul’da Bir Garip Orhan Veli” başlıklı programda, Orhan Veli’nin fotoğraflarından oluşan bir sergi düzenlendi, Orhan Veli’nin edebî şahsiyetinin özetlendiği TRT yapımı belgesel film gösterildi ve bir panel düzenlendi.

Sunuculuğunu Tiyatro ve Sinema Sanatçısı Hüseyin Köroğlu’nun yaptığı programın açılışında bir konuşma yapan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültürel ve Sosyal İşler Daire Başkanı Abdurrahman Şen, programa gösterilen ilgiye işaret ederek, “Öncelikle, böyle yağmurun İstanbul’u oldukça engellediği bir trafiğin içinde Orhan Veli’ye, sanata, sanatçıya saygıyla salonu dolduran hepinizi saygıyla selâmlıyorum, önünüzde eğiliyorum. Hoş geldiniz” dedi.

Orhan Veli’nin, adı İstanbul’la özdeşleşmiş ilk 5 isim sayılacak olsa içinde mutlaka yer alacak bir isim olduğunu belirten Şen, “İstanbul’la ilgili bir şey paylaşılırken, herkes onun mısralarına ihtiyaç duyuyor; çünkü İstanbul’u yaşayan ve bu yaşayışını kendince mısralara döken bir ustadan bahsediyoruz” dedi.

Daha sonra, Orhan Veli’nin edebî şahsiyetinin anlatıldığı panele geçildi

Oturum Başkanlığını Prof. Dr. Haluk Oral’ın yaptığı panele konuşmacı olarak Gazeteci Yazar Doğan Hızlan, Gazeteci Yazar, Şair Hilmi Yavuz ile Orhan Veli Şiir Evi’nin kurucusu Yazar M. Şeref Özsoy katıldı.

Hızlan: Orhan Veli, şiire popülerlik kazandırdı

Gazeteci Yazar Doğan Hızlan, çok sayıda şairin ve yazarın, Edebiyat Tarihi’nde yer almalarına rağmen o sayfalarda kalıp unutulduklarına dikkat çekerek, “Orhan Veli’nin önemi, Edebiyat Tarihi’nden bugüne kalmasıdır” dedi.

Poetikanın bittiğini fark edip ona yeni bir yön verenlerin kalıcı olduğunu ifade eden Hızlan, Orhan Veli’nin şiirlerinin bir rastlantı olarak yazılmadığını ve sadece bir yenilik hevesi olmadığını söyledi.

Orhan Veli’nin, şiire popülerlik kazandırdığını vurgulayan Hızlan, ‘popüler’ kavramının sanatta olumsuz anlamlar yüklenerek kullanıldığını belirterek şunları söyledi:

“Ama artık zamanımızda popülerlik de değişiyor. Öylesine değişiyor ki, bazen en bayağı katta kendini gösteriyor, bazen de okumanın ve okutmanın gizini, sırrını bulacak bazı nitelikler taşıyor. Şiir, bir dil eylemi ise, şiirin yaslandığı dilin bu okumada, popülerlikte çok büyük rolü ve etkisi vardır. Çünkü Orhan Veli’nin şiirini okuduğunuzda halk deyimlerine rastlarsınız. Aramızda günlük konuşmalardaki deyimlere rastlarsınız. Bunları kullanmak, biliyor musunuz ki çok zordur. Çünkü birden bire o söz, şiire egemen olur ve şiirin asıl niteliklerini yok eder; ama onu şiirin içinde eritir kullanırsanız, hem okurunuzun iyi şiir okumasını sağlarsınız, hem de o şiirin daha kolay anlaşılmasını demeyeyim, algılanmasını sağlarsınız.”

Hızlan, Orhan Veli’nin ve Garip kuşağının, şiirin okur alanını ve okur coğrafyasını genişlettiğini belirterek, “Bu önemli” dedi. Hızlan, “Edebiyatta bazı kuşaklar var ki, 3-4 kişi bir arada bir akımı anlatıyorlar, bir akımı benimsiyorlar, onu yazıyorlar, ama sonra kimisi edebiyatı bile sürdürmüyorlar, ayrılıyorlar. Ama meselâ Garip üçlüsünde öyle bir şey değildir ama Garip üçlüsünün en popüleri, hiç kuşkusuz Orhan Veli’dir” diye konuştu.

Şehirler için yazılmış bazı şiirlerde ilin adı değiştirildiğinde ifadelerin pekalâ o il için de geçerli olabileceğini ileri süren Hızlan, “Ama Orhan Veli’nin İstanbul’u anlatan şiiri, başka yeri anlatamaz. Çünkü o kentin özelliği sadece kurgusal biçimde bir şiir olarak yazılmamış. Şiir dokunurken, İstanbul’un özellikleriyle, nitelikleriyle dokunmuş; yani sonradan bir boya gibi vurulmamış” dedi.

Orhan Veli için ‘şiiri şairanelikten kurtardı’ ifadesinin sıklıkla kullanıldığını hatırlatan Hızlan, “O kadar beylik bir yargı ki” diyerek, itirazını dile getirdi. Hızlan, “Aslında ‘şairanelik’ denilen şey Orhan Veli’de de var. Bu bir deyim, şairanelik. Ama ne yazık ki, kolay bir sınıflamadan ötürü, ‘şairanelik’ denilince başka kuşakların, ondan önceki yazılanların şeysine geldi… Evet, ‘şairanelik’ demeyelim ona; o, gündelik hayatın şiire getirilmesini sağladı. O çok önemli tabii (…) Başka şairde rastladığımız bir slogan, bir bildik kelime olan şey, birden bire burada şiirleşiyor. Ben, buna yine bir ‘şairanelik’ diyorum” diye konuştu. Hızlan, Orhan Veli’nin dile hakimiyetinin, dil estetiğinin kavranabilmesi için, yaptığı çevirilerin de okunması gerektiğini vurguladı.

Hızlan, şiirde yalınlığın, yüksekten şiir söylemeye göre daha zor elde edilebilen bir özellik olduğunu ifade ederek, “Meselâ çok sevdiğim bir şiiri var:

Deli eder insanı bu dünya,
Bu gece, bu yıldızlar, bu koku,
Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç.

Bir bahar günü oturduğumda, bu şiiri okuyacağım. Elbette başka şiirini de anacağım ama bu şiiri mutlaka okuyacağım” dedi. Hızlan, konuşmasını şu sözlerle tamamladı:

“Orhan Veli için söylenecekler bitmiyor tabii. Ama bugün okunuyorsa, bu gün burada bizim konuşmamıza da bu kadar sevgili Orhan Veli sever geliyorsa, demek ki bu şair yaşıyor. Demek ki, şiir kavramı denilince eksenin çevresinde bir Orhan Veli, hâlâ var. Bu, herkese nasip olmayan… Edebiyat tarihindeki büyükleriyle güncel eleştiri tarihindeki yeri de aynı değerde olan bir şairi anıyoruz demektir.”

Doğan Hızlan, “Efendim ben, tabii ki cumartesi de çalışan bir adamım, arkadaşları suçlamayayım yani çalışmıyorlar diye ama ben gazeteme döneceğim; onun için müsadenizi istiyorum efendim, yüksek müsaadenizle, sağ olun, var olun” diyerek, salondan ayrıldı.

Daha sonra söz alan Hilmi Yavuz, Orhan Veli’nin şiirini 3 döneme ayırarak değerlendirdiğini; birinci dönemin, Orhan Veli’nin şiire başladığı tarihten 1941 yılında yayınlanan Garip kitabının Önsöz’üne kadar olan dönem, ikinci dönemin 1941-1947 arasındaki, ‘Yenisi’ kitabını çıkarana kadarki dönem, üçüncü dönemin de ‘Yenisi’ ve ‘Karşı’ kitaplarını yayınladığı dönem olduğunu söyledi.

Orhan Veli’nin birinci dönemi üzerinde hemen hemen hiç durulmamış olmasına rağmen çok önemli bir dönem olduğunu vurgulayan Yavuz, “Çünkü Garip şiirine gelinceye değin daha çok Necip Fazıl’ın, Ahmet Muhip Dıranas’ın, Ahmet Kutsi Tecer’in ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın (ki Ankara Lisesi’nden hocasıdır kendisi) etkileri olmuştur. Dolayısıyla o dönemi, Orhan Veli’nin şiirinin deyiş yerindeyse ‘tarih öncesi’ diye nitelemek doğru olacaktır” diye konuştu.

Hilmi Yavuz: Orhan Veli’nin ‘Garip’ dönemi, bizimle alay ettiği dönemdir

Orhan Veli’nin öne çıkan Garip dönemini “Orhan Veli’nin retorik dönemi” olarak adlandırdığını belirten Yavuz, “Ve o dönemde Orhan Veli’nin bizimle alay ettiğini düşünüyorum” dedi. Hilmi Yavuz, şunları söyledi:

“Nasıl ki biraz önce yine belgeselde izlediğimiz bir şiirinde ‘Benim yazdığım bütün aşk şiirlerini kadınlar kendileri için yazdığımı sandılar oysa onların hiçbiri, benim bu şiirleri iş olsun diye yazdığımı bilmedi’ demişti. Aslında bu, bana sorarsanız Orhan Veli’nin ikinci dönemi için bir anahtar dizedir. Sanıyorum Orhan Veli, bizim çok önemsediğimiz, edebiyat tarihlerinin çok öne çıkardığı bu ikinci dönemi, yani Garip dönemini Orhan Veli, biraz da bizimle alay etmek için yazmış olmalıdır. Niçin? Çünkü Orhan Veli’nin gerçek şiir yeteneği, gerçek şiir dehası, hiç şüphesiz Garip döneminin şiirlerinde değildir. Her ne kadar edebiyat tarihleri bunu böyle vasıflandırıyor iseler de, benim için bu meselenin böyle olmadığını söylemek istiyorum. Çünkü daha sonraki dönemde, yani özellikle ‘Yenisi’ ve ‘Karşı’ adlı kitaplarına ve daha sonra ölümünden sonra yayınlanan şiirlerine bakıldığında görülecektir ki, Orhan Veli’nin gerçek şiirleri ve deyiş yerindeyse gerçek şiir dehası, bu şiirlerdedir.

Basit bir mukayese yapmak gerekirse, bunlardan biri, biraz önce yine belgeselde okunan şiir, Zilli Şiir.

Biz memurlar,
Saat dokuzda, saat on ikide, saat beşte,
Biz bizeyizdir caddelerde,
Böyle yazmış yazımızı Ulu Tanrı;
Ya paydos zilini bekleriz,
Ya aybaşını.

Şiiriyle meselâ ‘Denizi özleyenler için’ şiiri arasındaki fark, ne demek istediğimi çok iyi anlatacaktır. Nedir ‘Denizi özleyenler için’ şiiri?

Gemiler geçer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler, damlar üzerinden;
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret,
Bakar bakar ağlarım.
Hatırlarım ilk görüşümü dünyayı,
Bir midye kabuğunun aralığından;
Suların yeşili, göklerin mavisi,
Lapinaların en harelisi...
Halâ tuzlu akar kanım,
İstiridyelerin kestiği yerden.
Neydi o deli gibi gidişimiz,
Bembeyaz köpüklerle, açıklara!
Köpükler ki fena kalpli değil,
Köpükler ki dudaklara benzer;
Köpükler ki insanlarla
Zinaları ayıp değil.
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret,
Bakar bakar ağlarım.

Şimdi bu iki şiirin arasındaki fark, Orhan Veli’nin gerçek şiir dehasının mizaha veya ironiye indirgenmeyecek kadar basit olmadığını gösteriyor. Orhan Veli’nin gerçek dehası, altını çizerek söylüyorum, ‘Denizi özleyenler için’ türünden yazdığı şiirlerdedir. Yoksa bu şiirleri, yani, beni bağışlayınız bunu söylediğim için, aranızda belki Orhan Veli’nin özellikle Garip döneminde yazdığı şiirleri çok sevenler olabilir, birçokları benim de ezberimde elbette, ama ben o şiirleri Orhan Veli’nin bizimle deyiş yerindeyse dalga geçmek için, bir tür ‘Dalgacı Mahmut’ tavrıyla yazdığını düşünüyorum. Yani nasıl aşk şiirlerini ‘iş olsun diye’ yazdığını söylüyorsa, Garip dönemindeki şiirleri de sanıyorum biraz da bizimle alay etmek için ‘iş olsun diye’ yazmıştır diye düşünüyorum. Bu benim görüşüm tabii.

Şimdi meseleye böyle bakıldığı zaman, Orhan Veli’nin Garip döneminin aslında bir retorik dönem olduğunu söylemiştim. Niçin retorik dönem? Çünkü bir tür Tanzimat şiiriyle alay etme dönemidir. Şimdi Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesi’ni düşünelim meselâ, ne diyor?

Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetten
Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükümetten

Çok ciddi bir şiir bu. Orhan Veli, bunu nasıl alaya alıyor?

Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik.

Bunu şöyle de söyleyebilirdi:

Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz bâb-ı hükümetten çekildik…

Şimdi demek ki, Orhan Veli’nin Garip dönemi aslında bir anlamda sadece şiirin kendisiyle değil, ‘Ben şiirle alay da ederim, Tanzimat şiiriyle de alay ederim, onların parodisini yaparım’ tavrıyla gelmiştir. Dolayısıyla Orhan Veli’nin asıl şiirlerinin, yani benim şiirsel dehasını çok somut ve açık bir biçimde gösterdiğini düşündüğüm şiirleri, Orhan Veli’nin lirik şiirleridir. Orhan Veli’nin büyüklüğü, onun mizah, ironi, alay, ‘Dalgacı Mahmut’ tavrıyla yazdığı şiirlerde değil. Onları herkes yazabilir, biliyor musunuz? O şiirleri herkes yazabilir. Demin okuduğum türden ‘Zilli şiir’ veya bu tür başka mizahî şiirlerini pekalâ başkaları da yazabilirdi. Orhan Veli’nin, bana sorarsanız, ayırd edici özelliği, onun özellikle bu tür alayı, ironiyi ve saireyi öne çıkararak yaptığı mizah şiirleri değil, tam tersine retoriği bir tarafa bırakıp yazdığı lirik şiirlerdedir. Ben, Orhan Veli’nin lirik şiirlerinin, Orhan Veli’nin öneminin ve büyüklüğünün kanıtı olarak gösterilmesinin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Ama edebiyat tarihleri, Orhan Veli’yi hep Garip döneminin şiirleriyle yüceltmişlerdir ki bu, Orhan Veli’nin, edebiyat tarihiyle de iyice dalga geçtiğini gösterir. Bana öyle geliyor.

Nedir Garip dönemi aslında? Garip döneminde yaptığı Orhan Veli’nin, bir, Namık Kemal türü Tanzimat şiirine yapılmış bir parodidir, ‘Neler yapmadık şu vatan için / Kimimiz öldük / Kimimiz nutuk söyledik’ şiirinde olduğu gibi, bir anlamda da poetika bakımından Fecr-i Âti şiirinin, bir başka deyişle Ahmet Haşim şiirinin bir parodisidir. Bu parodiyi, çok ciddi şekilde Orhan Veli, Garip önsözünde yazmıştır. Ahmet Haşim, ‘şiirde mânâ önemli değildir’ demiştir. Hatırlayacaksınız, Piyale önsözünde Haşim’in söylediği ‘Şiirde mânâ aramak, o güzel sesli kuşu, yani bülbülü eti için kesmeye benzer’ demiştir. Orhan Veli, tam tersini söylüyor. ‘Şiirde mânâ, en önemli unsurdur’ diyor. Haşim, şiirin, kendi deyimiyle Resullerin sözleri gibi, kolay anlaşılmayacak olması gerektiğini savunurken Orhan Veli, konuşma diliyle şiirin herkes tarafından anlaşılması gerektiğini savunmuştur.”

Programa Orhan Veli’nin kız kardeşi Füruzan Yolyapan da katılarak birkaç hatırasını anlattı.

Programın sonunda izleyicilere, Fürüzan Yolyapan’ın yıllarca muhafaza ettiği ses kayıtları ile kültür dünyamıza kazandırılan, Orhan Veli’nin kendi sesinden şiirlerden oluşan CD ve “Beni Bu Güzel Havalar Mahvetti” adlı kitap hediye edildi.

Haber: Sürur Öztürk
Fotoğraflar: Gültekin Karakaş


0 yorum: